24 Temmuz 2012 Salı


                           O an, kendinize yakalandığınız an

Hani arada bir, gerçekleri kabul etmediğiniz, eleştirilere kızdığınız zamanlar var  ya… Büyüklerinizin yetişmenize katkıda bulunduğu öğütleri  hiçe saydığınız, her şeyi bilen beyninizin ve yüce ruhunuzun azametine kandığınız, dünyaları yaratanın siz olduğuna inandığınız,  kibirli,  kıskanç huylu bir yaşamınız var  ya… Ya da siz değil ama,  çevrenizdeki  insanların çoğunluğu böyledir ya. İşte,  diğerlerini delirten, çoğunlukla başkalarının mutsuzluk ve başarısızlıklarından beslenen bu türlerin,  “Adam olmaz” denilenlerin, aslında yola gelmek için çok önemli bir şansı, fırsatı var… O şansı, fırsatı yakaladıkları bir an var. “Kendilerine yakalandıkları an”…
Saniyenin bilmem kaçta kaçında, bir anda, bir şimşek çakımından da kısa bir anda ama kendisine, ruhuna, beynine, şuuraltının en dip noktasına savunmasız, apansız ve de çıplak olarak yakalandığı an… Onların, yüzleşmek istemedikleri gizil gerçekleriyle baş başa kaldığı, aslında tüm karakterlerinin oluşum yolculuğunun ve karmaşık ruhlarının çözülmesinin kendi gözleri önünden bir film şeridi gibi geçtiği, ekilmiş bir tohumun infilak ettiği an…
Sizin de yaşadığınız bir an… Asla  ikna olmadığınız bir  konuda ya da bilinç altınızın mahzeninde herkeslerden sakladığınız korku veya kompleksinizi tanıdığınız an… Bir haber aldığınızda beyninizin ve ruhunuzun,  size ait bir gerçeği,  hiç kimsenin kabul ettiremeyeceği şekilde güçlü ve yalın olarak hisseden ve  bedeninizi sarsan deprem anı. Kendinize yakalandığınız  an… Sorulduğunda üzüldüğünüzü söyleyip, suçüstü  yakalandığınızda, hiç de üzülmediğinizi keşfettiğiniz an. Belki yabancılaşan ruhunuzu tanıdığınız ve o ruhu taşımış olmaktan pişmanlık duyduğunuz an…
O anı, birden yaşayıverir ve hükmünün  yıllarca etkisinde kalırsınız. Kimselerden almak istemediğiniz dersi, o suçüstü anından alabilir, nihayet kendinizle yüzleşebilirsiniz. Rahatlarsınız,  kompleksinizi ruhunuz size tanıştırmış, kabul ettirmiştir ve sonunda, kendinizi yakalamışsınızdır…
Kimseler ve hiçbir söz  o gerçek anı kadar gerçek değildir yaşamınızda. Şimdi daha dingin,  kendinizle daha barışıksınızdır. Taşlar yerine oturmuş, siz, siz olmuşsunuzdur…
Çünkü, gerçek uzaklarda değil, içinizde yakalanma anını beklemektedir…


Oktay Ormancıoğlu, Temmuz 2012


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder